10 Ağustos 2015 Pazartesi

Tadını çıkart!

Bugün zamanımı mahvediyor olabilirsin, dün de öyle, yarın da... Lakin elbet o vaktin gözleri görmeye başlayacak ve kendisini öyle harcamana izin vermeyecek. Dünü unut, bugünü yaşa, yarını merakla bekle ama mutlaka tadını çıkararak çünkü; daha önce böyle bir şey eminim ki yaşamamışsındır ve bundan sonra da yaşayamayacaksın. 
Kıymet bilme, bozuk para gibi harca sevgimi çünkü nasıl olsa haketmiyorsun. Elinde kalan kırıntılar sana yeter de artar bile. Tadını çıkart şiddetimin, tutkumun ve ruhumun, ne de olsa ölümsüz değiller ve bir gün elbet yitirilecekler. Her dokunduğunde ürperdiğin bedenim ve huzur veren tenim ise olmayacak bir gün yanında.

Ama hiç gitmeyecekmişim gibi hissediyorsun değil mi? 
Tadını çıkart!..

                                                                   Deniz

31 Temmuz 2015 Cuma

Günah

Düşündüm,
Bir seni, bir beni,
Gökyüzü ve deniz gibi.
Düşündüm,
Bir seninle, bir benimle,
Bahar ile çiçek gibi.
Düşündüm,
Bir sensiz, bir bensiz,
Cehennemde ateş gibi.
Düşünüyorum da,
Sensizlik bana günah gibi...

                            Deniz

Bana 'ben' lazımım!

Herkes yalnızdır aslında, yalnız gelir ve yalnız gideriz bu dünyadan. Çevremizdeki herkes ve her şey geçicidir. Canlı veya cansız ne varsa bize atfedilmiş olsa dahi, ölürken ne somut ne de soyut bir şeyi yanımıza alamadan göçer gideriz. Bu dünya fani ve içindeki her şey de öyle... Peki hal böyle olunca birilerine ya da bir şeylere sarılmak ne kadar doğru? Günlük yaşantımızda bizi mutlu edecek, vakit geçirtecek ya da hayatımızı idame ettirmek için yapmakta zorunlu olduğumuz şeylere sarılmak ve hatta onlarsız yaşayamayacağımız hissi ne kadar doğru?

İnsanoğlu her duruma ve koşula ayak uydurabilecek yapıda yaratılmıştır. Onlarsız (onlar her neyse) yaşarız, yaşanır ve onlarla yaşamak ne kadar zorunluysa, onlarsız yaşamak zorunluluğunu da aynı derece kabulleniriz. Hayatımızda bizi bizden daha iyi anlayacak, bize bizden daha çıkarsız davranabilecek hiç kimse yoktur ve hiçbir şey bizimle sonsuza kadar kalmaz, kalamaz. Biz de sonsuz değilken...  

Bu noktada şu soru geliyor akıllara. "Neden hep bir şeylere ihtiyacımız olduğu?" Her şeye ihtiyacımız vardır fakat bir o kadar da yoktur. Hayatımız bizim hayallerimiz üzerine kurulu ve bu hayallere bağlı olarak beklentilerimizden ibarettir. Hayallerimizi gerçekleşecek seviyede kurup, beklentilerimizi o yönde belirlersek hayat bize daha olumlu cevaplar verecektir ki vermese bile bu dünyanın sonu değildir. Hayallerin ve beklentilerin de sonu yoktur, bu noktada devreye realist anlayış girmektedir. Realizm de bilindiği üzere gerçekliğin kabullenildiği bir anlayış biçimidir. Demem o ki hem biraz hayalperest hem de oldukça realist olmak, kişinin hayal kırıklığına uğrama ve şanssız olduğu düşüncesi ile yalnız hissetme olasılığını oldukça düşük tutacaktır. Bu demek değil ki güven duygunuzu çöpe atın. Güvenmek bir şeylerden ya da birilerinden güç almak tabiatımızda vardır. İnsanoğlu buna ihtiyaç duyar fakat kaybetmek ve yanılmak da bir o kadar normaldir. Paniklemeye gerek yok :) 

Güveniriz, severiz, umutlanırız, bekleriz, hayal kurarız, kızarız, sinirleniriz, üzülürüz ve yanılırız da bunlar çok doğaldır. Bu duyguları normal ölçülerde yaşamak için yalnızca beklentileri olağan seviyede tutmak yeterlidir. Yazının da temeli gibi herkes yalnızdır aslında ve çevremizdeki her olgu ve varlık da geçicidir. Bu algıyı beynimizde oturttuğumuz ve psikolojik anlamda kabul ettiğimizde daha az üzülür, daha az hayal kırıklığına uğrarız. 

Son olarak Cem Adrian'ın da dediği gibi; 
"Hiç kimse bize kendimizden daha sıkı sarılamayacak."

                                                                                                                               Deniz

24 Temmuz 2015 Cuma

Kabullenmek ve Farkındalık

Kabullenmek için farkında olmak gerekir.

Peki nedir farkında olmak, farkındalık nedir? Farkındalık gerçekleri istediğimiz şekilde algılamak yerine, oldukları gibi görmektir. Kabullenmek ise sonraki süreçtir.
Bazen olmasını istediğimiz şeyler hayallerden, umutlardan ibaretken kaçınılmaz gerçeklerde vardır. Hepimiz hayaller kurarız, vaktimizin çoğu bu şekilde geçer. Daha sonrasında ise bir şekilde hayaller biter ve farkında olmaya başlarız. Bunları olduğu gibi görüp görmemek bizim elimizde. Yeter ki kendimizi fazla kaptırmayalım. Ne demişler "azı karar, çoğu zarar".Kendimizi hayallerimize kaptırdığımızda sonuçları ne olur? Burası tartışılır.. Belki hayallerimiz gerçekleşir, belki de gerçekleşmez  

Tabi hepimiz gerçekleşmesini isteriz ancak gerçekleşmediğinde herhangi bir kurban seçmemeliyiz kendimize. Çünkü kimi suçlarsak suçlayalım (suçladığımız kişi bizler de olabiliriz) bu bizi bir yerlere ulaştırmaz. Elimizde hayal kırıklığı varken ayrıca öfkeyi de bulundurmaya gerek yok. Belki annemiz, belki de babamız veya diğer sevip, değer verdiğimiz insanlar buna neden olmuşlardır. Onlara ya da kendimize suç atarak vakit kaybetmek yerine olmadı diyerek vazgeçmeyi bilmeliyiz.   

Hayal kırıklıkları, umut ettiğimiz şeylerin olmaması hayatın bir parçasıdır. Diğer her duygu gibi bunları da yaşıyoruz ve barındırıyoruz. Uzun süre olumsuz duygular barındırırsak, mutlu olabileceğimiz zamandan çalarız ve kalbimiz kirlenmeye başlar. Hayat mutlu olabilmek için bile çok kısayken bunu mutsuzlukla yaşayarak boşa harcamamalıyız. Mutsuz olan insanlar bir yerden sonra, yani sabırları kalmadıktan sonra kötü olmaya başlarlar. Elbette ki bu kişinin kendi tercihinden kaynaklanıyor olsa da bir çok kötü diye nitelendirebileceğimiz insanlar aslında başka olumsuzluklardan dolayı kötü olmuşlardır. İyi bir insan olup olmamak bizim elimizde..

Zamanımızı hiçbir şey için asla boşa harcamamalıyız, önceliğimiz kendimiz olmalı. Mutsuz olmak istiyor muyuz? Kesinlikle hayır. Mutsuz olmak istedikten sonra, birçok sebepten ötürü kendimizi ya da başkalarını suçlayarak mutsuz olmayı başarabiliriz. Mutlu olmak içinse hayatımızda sayısız sebep var. Mutsuzluktan daha çok mutlu olabilmemiz için sebepler var. Fakat ne yazık ki insan oğlu elindekinin kıymetini bilemez. Bu yüzden de mutluluğu göremiyoruz, mutlu olabileceğimiz şeyleri. Onlar yeterli gelmiyor ya da farkına varamıyoruz. Tıpkı birçok kişi gibi elimizdeyken değil, elimizden kaybettikten sonra aklımız başımıza geliyor. Bunun birçok sebebi olabilir. Benim şu an değinmek istediğim sebep ise farkında olup kabullenmemek. 

Birçok şey kabullenmeye başladığımızda daha kolay olmaya başlar. Mesela daha az üzülürüz ve daha çabuk olumsuzluklara adapte oluruz. Hiç üzülmez miyiz? Hayır, mutlaka üzülürüz. Ama daha kısa zamanda daha az üzülmek varken, neden daha çok üzülelim. Bazı şeylerin farkına vardıktan sonra vereceğimiz kararlar daha iyi yönde olur. Çünkü pişmanlık, suçluluk ve diğer tüm hissetmek istemeyeceğimiz duygulara göre seçimler yaparız. Seçimler hayatımızın her alanında oluyor. Örneğin : Karşıdan karşıya geçerken, yandan hızla gelen arabayı umursamayıp kırmızı ışıkta karşıya geçmeye kalkarsak bu da bizim tercihimiz olur. Birçoğumuz böyle bir durumda karşıdan karşıya geçmez. Çünkü geçerse sonuçların farkında olup, kabul ederek geçmiş olur. Ufak bir ihtimal sağ salim karşıya varabilir belki ama bunu genellemeye dahil edemeyiz. 
Hayatta böyle. Bir şekilde, bir şeyler oluyor sonrasında seçim yapmak bize kalıyor. "Araç geliyor mu?" diye bakmazsak ve kırmızı ışığı görmezsek sonuçları bizim için hoş olmaz. Yani başlangıcı değişmeyecek şeylerin, sonuçlarını değiştirebiliriz. Önce arabanın farkında olmalıyız. Sonrasında beklemeyi kabullenmeliyiz.. Ve evet hayattayız.. 

Hayat kolay değildir. Zor kararlar almadan mutlu sona ulaşılmaz..

Cansu S.

İlk Adımlar

Bir yazıya başlarken neler söylenmeli veya kaleme alınmalı hiçbir fikrim yok. Sanırım duygu ve düşünceleri aktarmak yeterli. Hem amaç bu değil midir ? Duygu ve düşünceleri bir şekilde bir şeylerle paylaşmak. Sürekli her sorunda birilerine koşulmaz. Benimki de böyle işte. 
Aslında "En çok sorun bende" diyemem elbette. Çünkü, biliyorum dışarıda benden daha kötü şeyler yaşamış ve yaşıyor olan birçok insan var. Allah yardımcıları olsun. Bana da sabır ve dayanma gücü versin. Geçmişime artık o kadar takılmıyorum. Çünkü, hepsi yaşandı ve bitti. Fakat yaşananların hala etkisinde miyim? En ufak fikrim yok. Umarım öyleyse de düzelir.  

Her insan geçmişinden bu gününe mutlaka sorunlar yaşamıştır. Hatta bazılarımız halen geçmişin hayaletleri ile yaşıyorlardır. Peki bu hayaletlerden nasıl kurtulabiliriz? Bunca zaman görmezden gelerek, kaçarak ve yok saymaya çalışarak kurtulamadığımız apaçık ortada. Yük olarak omzumuza attığımız hayaletler, yani gerçek sorunlar zamanla kaybolmuyorlar. Kaybolmayı bırakın zaman ilerledikçe bulundukları yerlerde kalıcılaşmaya başlıyorlar. Adeta bir parçamız haline geliyorlar. Kimse böyle bir sorunla ömrünün sonuna kadar yaşamak istemez. Peki ne yapmalıyız? 

Bence öncelikle istemeyi bilmeliyiz. Kendimiz için bir şeyler istemeyi, tabi ki olmayacak şeyleri değil ;). Bir çoğumuz başkalarının isteklerini gerçekleştirmekten, kendi isteklerinin ne olduğunu unutuyor. İstemeyi unutuyoruz.. Daha sonra da sorunlarımız oluyor. Karşımızdaki insanların isteklerini elbette elimizden geliyorsa yerine getirmeliyiz, bundan mutlu oluyoruz. O insanlar bizim isteklerimizi ne denli karşılıyorlar peki, bunu hiç düşündünüz mü? 
Hayatta ki her şey gibi bu da karşılıklı.. Karşılık alamıyorsak neden karşılıksız istediklerini gerçekleştiriyoruz? "Her şey karşılıklı değildir." diye bir algı var. Kesinlikle çok yanlış. Bu cümle karşılık alamayan bizlerin, kendimizi avutmak için kullandığı palavra sadece. Aynı özveriyi karşımızda ki insan bize uygulamıyorsa ( Uygulayamıyorsa diye bir şey söz konusu değil, uygulamak istemiyordur. ) başka bir yaklaşım sergilemeliyiz. Daha basiti de var, aradaki iletişimi bitirmek gibi. Tabi kimse basite yönelmek istemez böyle bir konuda. Ortada verilen emekler, uğraşılan çabalar ve ayırdığımız zaman söz konusuyken.  

İnsan oğlu doğuştan egoist ve bencildir. Kendine istemediği bir şey yaptığınızda kıyameti koparırken, bir başkasına çekinmeden ve düşünmeden yapar. Çoğu zaman farkında olmaz, farkında olanlar da genelde görmezden gelir. Bu sebeple yaptıklarını ona anlatarak vakit kaybetmeyin, zaten ne yaptığının farkında onlar. Herkes ne yaptığının farkında.. Yaptığının farkında olmayan insanlar delidir. İnkar edenler veya bilmeden oldu diyenler yalancılardır. Bu iki tür insanla da ömür geçmez, sizi yorar ve muhtemelen değişmezler. Değişeceklerse de bunca zaman değişmediklerine göre muhtemelen siz değiştiremeyeceksinizdir. Fazla zaman harcamamanızı öneririm. Telafisi ve geri dönüşü olmayan yegane şey zamandır. Kadir-kıymet bilmeyen bir insana bir şeyler öğretebilmek için ömrümüz yeterince uzun değil. Her anı mutlu yaşayıp, her saniyeden zevk alarak, eğlenerek, hayattan tat alarak yaşamak varken mutsuz olmak için çırpınmayı bırakmalıyız. Telafisi olmayan zamanı geriye alamayacağız. Geçmişte yaptığımız hataları düzeltemeyeceğiz. 
Bunların farkına vararak davransak iyi olur. Aksi taktirde dünümüz gibi bu günümüzü ve yarınımızı da yaşayamadan, keşke ve pişmanlıklarla ömrümüzün sonuna geliriz.

Hepimizin sorunları var, bunların başlıca nedeni karşımızdakilerden herhangi bir şey talep etmiyor oluşumuz. Beklemiyor değiliz, evet ama beklentilerimizi söylemiyoruz. Biz söylemeden karşımızda ki kişiler ne istediklerimizi bilemez. Bilemedikleri için de doğal olarak yapamazlar. Tabi neden isteyemediğimiz de önemli. İsteklerimiz reddedilecek diye mi isteyemiyoruz? Kendi açımdan söylemem gerekirse aslında öyle. Daha önce isteyip de olmayınca, bir sonrakini insan istemeye çekiniyor. Peki kendimizi kastığımıza değer mi? Karşımızdaki kişiler de bizim gibiler. Bizden üstün değiller, tıpkı bizim de onlardan üstün olmadığımız gibi. Sonucu ne olursa olsun öncelikle istediğimizin arkasında durmalıyız. Daha sonra isteklerimizi karşımızdakilere söylemeliyiz. Gerekiyorsa nedenlerimizi de anlatmalıyız. Yapıp yapmayacakları onlara kalsa da, en azından bizler de sonuçlara göre hareket edip bunlarla yaşamaya başlarız. Bilinmeyenle yaşamak zordur. Karşımızdaki de bizlerle "Aynı şeyi istiyor mu, istesem yapar mı, yapsa da bu sonuçtan memnun kalır mı?" gibi düşüncelerle kendimizi yormamalıyız. İsteğimizi nedenleriyle beraber söylemeliyiz. Göreceksiniz daha fazla rahat etmeye başlayacaksınız. Fakat kendimizi bir şeyler talep edip, isteyemeyecek kadar rahatsız hissediyorsak biraz durup düşünmemiz gerekir. İsteğimiz yapamayacağı kadar zor bir şey mi? Değilse isteyin, vazgeçmeyin. Yapmıyorsa ve yapmayacaksa da bununla yaşamayı öğrenin. Gerekirse onsuz yaşamayı. Çünkü eninde sonunda istekleriniz gerçekleşmeyince, o insan hayatınızdan bir süre sonra çıkacaktır veya dayanamayıp siz çıkaracaksınızdır.

Cansu S.